Gelinkaya Efsanesi

Yıllar önce güzel bir gelin ve çok sevdiği kocasıyla bir de çocuğu varmış. Karı kocayla birlikte oturan bir de yaşlı kaynana varmış. Ailenin geçimi hayvancılığa dayalıymış. Yaşlı kaynana; karı, koca ve bir çocuktan oluşan bu mutlu aileyi kıskanıyormuş. Kaynana çok titiz ve geçimsiz biriymiş. Gelin çoktan bu yaşlı acuzeyi terk edip gidecekmiş. Ama kocasını ve çocuğunu da çok seviyormuş. 



Bir gün, genç gelin, yanında çocuğuyla birlikte, sisdağı'nın yamaçlarına ineklerini otlatmaya gitmiş. İneklerden sarıkız diye adlandırılanı çok hoyrat, dik başlı; ötekilere uymayan, onlardan ayrılıp ormanın derinliklerine giden bir hayvanmış. Genç gelin, bebeğini avutup emzirirken, sarıkız kaşla göz arasında yok olmuş. Öteki sığırlardan ayrılıp, ormanının derinliklerinde yitip gitmiş. Gelin, neden sonra ineğin yokluğunu, yittiğini fark etmiş, hemen aramaya başlamış.

Genç gelin, Sarıkız'ı bulabilmek için sisdağı'nı dolanıp durmuş, her yanı aramış. Aramadık yer bırakmamış, ama nafile yine bulamamış. Akşam yaklaştıkça, yüreğini korkular sarmaya başlamış. Eve gitse kaynanadan; dağda kalsa kurttan kuştan korkarmış. Çıkar yol bulamayan genç gelin, çocuğu sırtında, bir süre daha ormanda dolaşmış durmuş. Ama hiç bir iz bulamayınca, ağlayamaya başlamış. Gözyaşları akan derelere karışmış. Karanlık iyice bastırıp, gecenin yüreklere korku salan sesizliği çökmüş, her yanı kaplamış. Artık yapabileceği hiç bir şey kalmayınca Kıbleye dönüp Allah'a yalvarmış;

-- "Allah'ım ya beni kuş et uçur, ya da taş et dondur!" demiş. Gelinin yalvarışları kabul edilmiş ve o anda taş olup kalmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız önemlidir...

giresun